logo

PULP FICTION (Ucuz Roman)

Tarantino, Kült Film, Auteur Yönetmen

Merhaba değerli okurlarım, Quentin Tarantino’nun yönetmenliğini yaptığı ikinci ürün olan Pulp Fiction (Ucuz Roman) adlı filmin çözümlemesinde yine birlikteyiz.

Öncelikle kadro yapısına değinmek istiyorum; Yönetmenimiz bu filmde bir önceki film olan Rezervuar Köpekleri filminin kadrosundan, Tim Roth, Harvey Keitel, Steve Buscemi olmak üzere üç oyuncuya tekrar yer vermiş.

İlk filmine benzer yönlerini ele alacak olursak, yine ayak masajı, yemek seçimi tercihi gibi basit konularda uzun sohbetler yer tutuyor. Yine görsel olarak Marlyn Monroe’ye, işitsel olarak Elvis Presley’e filmde yer verilerek geçmişe bir atıfta bulunuyor ve eskilere olan hayranlığı yine karşımıza çıkıyor. Zippo çakmak, video, kasetçalar gibi çekildiği dönemi yansıtan aygıtlar bu filmimizde de yine var;

tabi ki kanlı sahneler;

kaçma kovalamacalar, sürekli argo ve küfürlü sözler kullanan ve çok sigara içerek takı takmayı seven ukala karakterler bu filmimizde de var.

Flashback (mevcut eylemden önce meydana gelen olayları sunmanın bir yoludur)çekimler ile bu filmimiz de doğrusal bir çizgide ilerlemiyor. Ayrıca sahne geçişlerindeki anons ve ekrana yansıyan bilgi veren yazılarda yine kullanılmış. Ekran içinde ekran, animasyon karakterleri yine görebiliyoruz;

Masturbasyon ile ilgili bir espri bu filmde de yapılıyor. Dallama yahudiler, zenci, pirinç yiyen cüceler gibi sözlerle yine etnik bazı kesimler hedef alınıyor ve aşağılanıyor.

Filmde kişisel gelişimimize faydası dokunan ve bilgi veren kesitlere değinecek olursak, mesela pilot bölümler hakkında etraflıca bir diyaloğa girerek özellikle sinemaya meraklı kesime bu konuda aydınlatıcı bilgiler verdiğini ve Vincent’in (John Travolta), Jules (Samuel L. Jackson) ile arabanın içinde Avrupa’daki yaşam tarzı ve yasal yaptırımlar ile ilgili girdiği sohbette, farklı kültürler hakkında bizlere bilgiler verdiğini söyleyebiliriz. Domuz eti yemeyen Jules’e “Yoksa Yahudi misin?” diye sorduğunda, demek ki, sadece Müslümanların değil Yahudilerin de domuz eti yemediği bilgisini aldık. Ayrıca Jules’in domuz etine yaptığı eleştiri bir Müslüman olarak benim hoşuma gitti. Zannederim İslam ülkelerinde de sempati uyandırmıştır.  Butch’un (Bruce Willis) taksi şoförü kadına “Ben Amerikalıyım, isimlerimizin bir anlamı olmaz” şeklinde konuşması, ABD’yi sevdiği kanısına vardığım Tarantino’nun da bir öz eleştirisi olduğunu düşünüyorum.

Yönetmenimiz burada da farklı markaları ekranlara yansıtmış;

Filmin duygularımızı harekete geçiren yönlerine değindiğimizde; Vincent’in koruduğu Mia’ya (Uma Thurman) duygusal şeyler hissetmesine rağmen, mesleki profesyonelliğini ön planda tutarak duygularını bastırmaya çalışması, Mia uyuşturucu komasına girdiğinde, arkadaşının önce ayak diremesine rağmen, dostuna kıyamayıp Mia’yı tedavi etmek için evine kabul ederek büyük riski üstlenmesi, devamında Mia’nın başta anlatmadığı fıkrayı Vincent’e anlatarak ona daha çok yakınlaşması ve yaşanan olayları kocasına söylemeyeceğine söz vererek Vincent ile duygusal bir bağ kurması, Butch’un sert ve gözü kara bir boksör olmasına rağmen, manevi değerlere önem vererek kendisine miras kalan saat için ölümü göze alarak unuttuğu yere almaya gitmesi ve buna sebep olan kadınına bağırmaya kıyamayıp, arabada kendi kendine bağırması, kadına verilen değerin bir göstergesi olduğu gibi duygularımızı harekete geçiren unsurlar olduğundan söz edebiliriz. Filmde yine kendine kısa bir rol veren Tarantino’nun da, önce karşı olmasına rağmen, Jules’in hatırını kıramayıp arabadaki cesetle evine kabul etmesi ve onca insanı öldürmüş, eli kanlı bir mafya adamının eşinden tırstığı için sürekli ‘Hadi çabuk bitirin işinizi karım görmesin‘ demesi içinde kara mizah barındıran bir sahne olarak dikkat çekiyor.  Butch’un, Marsellus Wallace (Ving Rhames)’ı düşmanı olmasına rağmen bırakıp gitmemesi ve onu kurtararak ona attığı kazığı bir nebze de olsa telafi etmesi ve Marsellus’un onu bağışlaması. Bu yazdığım sahneler aynı zamanda içinde paradoksal duygular da barındırıyor ve bizi düşünceye sevk ederek filme felsefi bir anlam yüklüyor. Bahsettiğim sahnelerin her birinde bizde kendimizi karakterin yerine koyup, “Acaba ben geri döner miydim?” ve “Acaba ben olsam affeder miydim?” gibi sorular soruyoruz.

Bir önceki filmden farklı olarak, bu filmde öne çıkan kadın oyuncular var ve dolayısıyla erotik sahnelere de yer verilmiş; kadın karekterler kopuk ve özgürlüğüne düşkün tipler. Rezervuar Köpekleri’nde kadın oyuncu yok denecek kadar az idi ve olanlar da figüran konumundaydılar. Bu arada Butch’un sevgilisinin filmde sarf ettiği bir söz çok hoşuma gitti ve birden irkildim, çünkü hep yaşadığımız ama üzerinde durmadığımız bir şeyin altını çok esprili bir şekilde dile getirdi: “Gözümüze hoş gelenlerle, ellemekten hoşlandığımız şeyler çok farklı” şeklindeki sözleri, erotizme felsefik bir bakış açısı ile yaklaştırıyor bizleri, ne kadar doğru bir söz aslında.  Ucuz Roman’da aykırı tecavüz sahnelerine de rastlıyoruz.

Filmde bilinçaltına gönderilen mesajlara bakacak olursak, Jules’in sürekli İncil’den kesitler sunması ve izleyicileri Hristiyanlığa özendirmesi, Hristiyanlığı bu tür karanlık işlerdeki eli kanlı bir mafya babasını bile düzeltecek derecede etkin bir din gibi gösterilmeye çalışılması.

Filmde heyecanlanıp irkildiğimiz sahnelere değinecek olursak, Vincent’in, Mia’ya iğne vururken çekilen sahne hem akışı, hem de finali itibari ile izleyicilere heyecan veren boyutta idi. Vincent ile Butch karşı karşıya geldiğinde ilk aklıma gelen şey acaba hangisi galip gelecek sorusu oldu ki tahmin ettiğim gibi Butch ayakta kaldı. Her ne kadar Travolta büyük oyuncu olsa da, Bruce bir başka diye düşündüm ve tabi ki silahların çekildiği o son sahne, yine Rezervuar’ın son sahnesini hatırlatıyordu, ancak bu defa alışıldığı şekilde uzun sürdü ve kan akmadı.

Çekim tekniklerine baktığımız zaman; yine yüze yakın, hatta sadece gözlere odaklanan, ayrıca nesneleri yakın plana alan one shot çekimler vardı.

Yine cansız nesnenin tarafından bir bagaj sahnesi, kadraja ritim katan yol kenarındaki ışıklar, yakın çekim yapılmış el’ ayak, dudak çekimleri dikkat çekiyor.

bir de sanki çekim hatası gibi görünen ve sahnenin doğal akışı içinde olması gereken hızlı pan hareketleri dikkat çekiyordu.

Ucuz Roman, En İyi Film Ödülü de dahil 7 dalda Oscar’a aday gösterilmiş ve En İyi Orijinal Senaryo Oscarı’nı almıştır. Aynı zamanda 1994 Can Film Festivali’nde en iyi film ödülü olan Altın Palmiye Ödülü’nün sahibidir.IMDB tüm zamanların en iyi filmleri sıralamasında 1,2 milyon oylama sonucu 8,9 puanla 8. sırada yer alır. Kült (Kendine has hayran kitlesi olan) film olarak kabul edilir ve ismi anıldığı zaman ilk akla gelen terim de bence bu. 8.5 milyon dolar bütçesiyle, Tarantino’nun bir önceki yapımı olan Rezervuar Köpekleri filminin bayağı da üstünde bir maliyete sahiptir. Eeee, bu kadar profesyonel oyuncuyu bir araya getirmek de pek ucuz olmasa gerek.

Değerli okurlarım, vakit ayırıp yazımı okuduğunuz için sonsuz teşekkürler. Bir sonraki yazımda Jackie Brown filminin çözümlemesinde görüşmek üzere. Hoşça kalın…

 

 

 

 

 

Yorum Yaz

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir