Merhaba değerli okurlarım, Tarantino’nun üçüncü yapıtı olan Jackie Brown filminin çözümlemesinde yine sizlerle birlikteyiz.
Evet, bakalım üçüncü filminde ilk ikisine göre ne gibi benzerlikler ve farklılıklar oluşmuş? Kimler gelmiş? Kimler gitmiş? Bir göz atalım… Yine öncelikle kadro yapısına değinmek istiyorum. Tarantino bu defa kendisine yer vermemiş, önceki filmlerden kadroda sadece Samuel L. Jackson’u görüyorum. Yönetmenimiz filmi, Rum Punch adlı romandan uyarlamış, tabi ki kadroya eklenen Robert de Niro da -her ne kadar çok fazla kilit bir rolü olmasa da ve fazla sahne verilmese de- izleyicilerin beklentisini artırıyor ve filme bir renk ve kalite katıyor. Filmin başında rastladığım Chris Tucker’in erken ölümü beni üzdü ve “Geç buldum, çabuk kaybettim” dedirtti. Filmimizde yine önceki filmlere benzer olarak ukala ve ağzından hiç sigara düşürmeyen, uyuşturucu kullanan, takı takmayı seven karakterler var;
ancak Max Cherry (Robert Forster)’nin, Jackie Brown (Pam Grier)’un sigara ikramına “Üç yıl önce bıraktım” demesi üzerine irkildim ve “Vay anasını! Tarantino filminde sigara içmeyen bir karakter…”dedim ve elimde olsa adamın başında çöp kıracaktım. Zaten bu karakterimiz Tarantino tiplerine göre pek bir mülayim, sigarası yok, saat hariç fazla takı takmıyor, cinsellikten ziyade duygusallığı ön planda tutuyor, sade bir mekanda yaşıyor, kılık kıyafetinde bir abartı yok. daha sonra filmdeki iki polis memurumuzun daha sigara içmediğini görünce, Mark Dargus (Michael Bowen), Ray Nicolette (Michael Keaton) Tarantino’ya bir haller olmuş dedim.
Kanlı sahneler yine var, ancak öncekiler kadar yoğun değil, ki bu filmde bazı sahnelere şaşırdım. Mesela Louis Gara (Robert De Niro) Melanie(Bridget Fonda)’yi vurduğunda kamera göstermedi. Aynı şekilde Ordel (Samuel L. Jackson)’in vurulduğu sahnede de çok fazla kanlı bir ortam yaratılmadı. Keza Beaumont (Chris Tucker)’in vurulduğunda da sadece silah sesi ile yetindik. Zannederim film romandan esinlenildiği için yönetmenimizin alıştığımız stilinde değişiklik göstermesine biraz etki etmiş.
Bu filmimiz de doğrusal bir kurgu şeklinde ilerlemiyor ve Flashback sahneleri mevcut. Ayrıca yine anonslar ve yazılar ile pekiştirilen bilgiler var;
Ekran içinde ekran yine bol miktarda var;
Ev içindeki dekorlara baktığımızda, yine duvarlarda canlı renkler, duvarda asılı animasyon afişler, tablolar, ev içinde yer alan tv, kasetçalar, plakçalar ve plaklar yine mevcut;
Yönetmenlikten önce Video Clup’te çalışan Tarantino’nun, o dönemin yeni teknolojisi olan Cd’ye değinmesi de dikkat çekiyor. Belki de CD&DVD Clup işletmeye devan etse yönetmenlikten kazandığından daha iyi para kazanacaktı.😁
İkili diyaloglara baktığımızda, filmde stratejik bir soygun planı olduğu için karakterler pek odaklandığımız konuların dışında şeyler konuşmadı, sadece Jackie ile Max bir araya geldiğinde saç ektirme, yüz gerdirme gibi güzellik konusunda biraz sohbeti uzattıkları dikkatimi çekti. Bir de yine zencileri aşağılayan, ve onların güvenilmez insanlar olduğunu belirten sözler var.
Filmde yer alan ana karakterlerimizin hepsi de meslekleri gereği kurnaz olmak zorundalar, dolayısıyla düşünmeden hareket etmiyorlar. Deli dolu ve içki, sigara, seksten başka bir şey düşünmeyen bir görünümü olan Melanie’nin bile çantanın içindeki paranın bir kısmını şortunun içine sokmasından ve daha fazla kazanmak uğruna Louis Gara’yı ayartmaya çalışmasından bunu anlıyoruz.
Filmin felsefi ve duygusal kısımlarını ele aldığımızda, Ordell’in Melanie’den bahsederken, “Güvenilir birisi değil ama beni sekse doyuruyor ve haz veriyor” şeklinde sarf ettiği sözler insan hayatında cinselliğin bazı kişiler tarafından risk alacak boyutta önem taşıdığını bize gösteriyor. Bir başka dikkat çekici konu da, hiçbir şeyi takmaz gibi görülen, hatta birlikte yaşadığı Melanie’yi yanına misafir gelen Luois Gara’ya ikram eden, Ordel’in Jackie’yi kıskanmasıdır. Demek ki en gamsız insanın bile duygusal olarak bağlandığı kişiler olabiliyor. Ayrıca Ordel’in, Beaumont’u öldürerek işini garantiye alan, Louis Gara’yı öldürerek de hatayı affetmeyen ve çıkarı için arkadaşlarına bile sıkan birisi olduğunun bir göstergesi, Jackie Brown’un para dolu çantayı alma operasyonu sırasında bir anda aynaya bakıp kendini gördüğünde irkilmesi ve sanki kendini uzun süredir görmüyormuş gibi bir hal alması, yaşadığı olaylara kendini ne derece kaptırdığını ve kendini unuttuğunu bize gösteriyor. Basit bir sahne gibi görünse de yer yer hepimizin başına gelebilen bir şey bu. Ordel’in Melanie’ye maço tavırlar ile evin içinde emir vermesi ve kızın bu isteklere ters çıkması da erkeğin üstün kılan ataerkil toplumlardaki sorunları da bize hatırlatıyor. Max ile Jackie arasındaki duygusal yakınlaşma da Tarantino filmlerinde şu ana kadar çok ön planda olmayan bir aşk sahnesini ortaya çıkarıyor. İkilinin birbirine duyduğu aşk ile sürdürmek istedikleri hayat ve bu hayatın ikisini bir ayırma noktasına getirmesinden kaynaklanan çatallanma izleyicileri de bir ikileme düşürdüğü için filmimize yine felsefi bir anlam yüklüyor. Ayrıca baştan sona para için çok şeyler yapılan filmde Max’ın daha fazlasını alabilmek varken yalnızca hakettiğini düşündüğü ücreti alarak paraya tamah etmemesi de filmde ön plana çıkan asil bir davranış. İkilinin ayrılırken yüzlerindeki ifade;
hem oyunculuklarının kalitesini, hem de aşk, ihanet, nefret, para, çıkar ilişkisinin ön planda olduğu bu filmde temiz bir kare olarak gözümüze çarpıyor.
Çekim tekniklerine baktığımızda yüze yakın çekimler;
Bagaj ve çanta gibi cansız nesneler tarafından insanlara yönelen pov shot çekimler;
Baş döndüren ve kamera hatası gibi görünen pan teknikleri ve ayrıca tel örgü, parmaklık gibi sıralı nesnelerin ardından hızlıca yapılıp konuya yönelen pan teknikleri; Nesnelere odaklanan extra one shot kamera çekimleri;
Çekildiği ortam hakkında bize bilgi veren geniş açılı çekimler ve büyük levhalar;
Hakim bölgeden aşağıya doğru yönelen pilot kameralar, belirli yerlerde göze çarpan markalar;
El, ayak, dudak gibi bölgelere yine extra one shot çekim teknikleri var. Ayrıca yönetmenimiz yazılarda yine sarı rengi tercih etmiş;
12 milyon dolarlık bir bütçe ile çekilen filmimizde dikkat çeken husus, yönetmenin her yeni filminde bir bütçe artışı olması ve yine kalifiye bir kadrodan oluşması üzerine koyarak yeni çalışmalar yaptığının bir göstergesi. Ancak bu filmimiz bir çok dalda Oscar’a aday olmasına rağmen yalnızca Samuel L. Jackson, En İyi Erkek Oyuncu ile Gümüş Ayı Ödülü ve yine Samuel L. Jackson San Diego Özel Ödülü’nü almıştır. Gişe hasılatına bakacak olursak 75 milyon dolarlık bir hasılat ile tabi ki maliyetinin çok daha üstünde bir para kazanarak emek verenlerini ihya etmiş ancak daha önceki iki yapıma bakarsak, Rezervuar Dogs büyük bir gişe başarısı elde etmese de beklenenin çok üstünde bir gelir elde etti. 213 milyon dolar hasılat yapan Pulp Fiction (Ucuz Roman) ise Jackie Brown’ı bayağı bir geride bıraktı.
Değerli okurlarım yazımı okuduğunuz için yine sonsuz teşekkürler ediyorum. Bir sonraki yazım Kill Bill 1′de görüşmek üzere. Şimdilik hoşça kalın.